28 Mart 2014 Cuma

Şekerin Sağlığa Zararı

Fazla şekerin sağlığa zararı bir kez daha tescillendi. Yeni araştırmaya göre şekerli gıda tüketimi arttıkça, kalp rahatsızlığından ölüm riski de artıyor.




Yeni araştırma, günlük kalorilerinin beşte birini şekerden alan kişilerin  kalp rahatsızlıkları yüzünden  hayatını kaybetme riskinin, sağlıklı beslenen ve diyetlerinde şekere yüzde ondan az yer verenlere göre iki kat daha fazla olduğunu gösteriyor.

Jama tıp dergisinde yayınlanan araştırma, sonradan şeker katılmış gıdaları dikkate alarak yapılmış ve doğal olarak şeker içeren meyve ve sebzeleri hesaba katmamış.
Tatlandırılmış gazlı içecekler en fazla şeker içeren gıdaların başında geliyor. Örneğin bir kutu soda, ortalama 2000 kalori gerektiren günlük diyetin yüzde yedisini oluşturuyor.
Vermont Üniversitesi beslenme uzmanı Rachel Johnson, şimdiye kadar bu alandaki araştırmaların aşırı şeker tüketiminin sağlık üzerindeki genel etkilerini değerlendirdiğini, bu son araştırmanınsa şeker tüketimine bağlı kalp rahatsızlıklarının yol açtığı ölümleri konu aldığı için farklı bir çalışma olduğunu söylüyor.

Amerika’da gıda uzmanları, günlük kalori ihtiyacının yüzde beşi ila onbeşi arasında bir oranın şeker ve yağlardan elde edilmesini tavsiye ediyor. Ancak Amerikan halkının büyük çoğunluğu böyle beslenmiyor.

Araştırmayı yürüten uzmanlardan Quanhe Yang’e göre, sıradan bir Amerikalı günlük kalori ihtiyacının ortalama yüzde onbeşinden fazlasını tatlandırılmış gıdalardan alıyor. Yang, bu seviyede şeker tüketenlerin kalp rahatsızlıklarına bağlı nedenlerden ölüm riskinin en az şeker tüketenlere oranla yüzde otuz daha fazla olduğunun altını çiziyor. Yang, günde bir tek soda içmenin bile bu riski önemli ölçüde arttırdığını ve kalp rahatsızlığı riskini iki katına çıkardığını belirtiyor.

New York’ta yetkililer, kentte satılan ve tatlandırıcı içeren bu tür gazlı içeceklerin boyutlarını küçültme çabasında, ancak bu çaba hukuki engellere takılmış durumda. Obezitenin yaygın olduğu Meksika da benzer bir mücadele içinde. Bu ülkede kısa bir süre önce bütün soda ve tatlandırıcı içeren gıda maddelerine ek vergi uygulaması başlatıldı.

Beslenme uzmanı Johnson’a göre hem federal hükümet, hem de eyaletler Meksika’nın izlediği yoldan giderek bu tür gıdalara ek vergi uygulamayı planlıyor.
Bireylerin beslenme konusunda daha sağlıklı seçim yapabilmelerini teşvik etmeyi amaçlayan bu yasal çalışmalara herkes sıcak bakmıyor. Bireysel özgürlüklerin kısıtlandığına inananlar, yasaklara karşı  mücadeleye devam etmeye kararlı görünüyor.

26 Mart 2014 Çarşamba

Bu Bitki Şişkinliğe Birebir

Özellikle köftelere konulduğunda özel bir lezzet katan kimyon demir açısından çok zengindir. Özellikle şişkinlik ve gaz sancısına karşı öneriliyor



Demir bağışıklık sisteminin daha sağlıklı çalışmasını sağlamaktadır. Kadınlarda regl dönemi sırasında demir eksikliği olursa adet dönemi çok sancılı geçmektedir. Hamile ve emziren kadınlar, gelişim içerisinde olan çocuklar ve gençler de demir ihtiyacı daha fazla olduğundan kimyon tüketmeleri önerilmektedir.

Kimyon içeriğinde A vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini, B3 vitamini ve C vitaminleri de bulunmaktadır. Ayrıca kimyon tıbbi özellikleri bulunan timol açısından da oldukça zengindir ve buna bağlı olarak uçucu yağ bulundurmaktadır.

Kimyon tohumunun sindirim sistemi için faydalı olduğu geleneksel olarak da bilinmektedir. Tohumu aynı zamanda anti kanserojen özelliklere de sahip olabilmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalara göre kimyon tohumundan mide ve karaciğer tümörlerinin gelişimini azalttığı ve buna bağlı olarak yok ettiği görülmüştür.

Gaz sancısına da iyi geliyor

Gaz sancısına iyi geldiği söylenen kimyonu kaynamış su ile karıştırıp içebilirsiniz. Şişkinlik ve gaz sancısına karşı önerilen kimyonu et yemeklerinde, salatalarda ve çorbalarda kullanabilirsiniz. Ancak fazla miktarda koymamaya gayret edin. Yoksa yemeğinizin tadı acı olabilir.

25 Mart 2014 Salı

Bayatlamayan Ekmek


Araban Meslek Yüksek Okulu, Gaziantep’te açılan 5. Tarım, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj Fuarı’nda açtığı stantta Araban Ovası’nda yetişen ekmeklik buğdaydan yapılan bayatlamayan ekmeğin tanıtımını yaptı.



Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Araban Meslek Yüksek Okulu Müdürü Yrd. Doç. Dr. Durmuşali Söyler, Gaziantep’te açılan 5. Tarım, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj Fuarı’nda tanıtımı yapılan, Araban Ovası’nda yetişen ekmeklik buğdaydan yapılan bayatlamayan ekmeğin beğenildiğini söyledi.

Söyler, “6-9 Şubat 2014 tarihleri arasında Gaziantep’te açılan Tarım ve Gıda Fuarı’na Gaziantep Üniversitesi Araban Meslek Yüksekokulu olarak 12 metrekare alanda stant açtık. Bu stantta Türkiye’nin en kaliteli buğdayından elde edilen undan yapılan ve uzun süre bayatlamayan rüşeymli ekmeğin tanıtımı yapıldı. Ayrıca doğal ortamlarda yetişen tarım dışı arazileri tarıma kazandıran benim uzmanlık alanım olan, şifası tartışılamayan Gazianteplilerin şifallah dediği ‘kebere’ bitkisinden elde edilen ürünün de tanıtımını yaptık” dedi.

24 Mart 2014 Pazartesi

TÜRK KAHVESİNİN HATIRI ARTIK 40 YIL DEĞİL BİR ÖMÜR


Türk Kahvesi ve Geleneği, UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne kabul edildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Türk Kahvesi ve Geleneği adaylık dosyası Mart 2013’te Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı’na (UNESCO) ulaştırıldı ve bugün kabul edildi.
Bakü’de gerçekleştirilen ve 103 ülkeden yaklaşık 800 delegenin katıldığı Somut Olmayan Kültürel Miras Hükümetler Arası Komitenin 8. Toplantısı'nda İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesine aday gösterilen 31 dosya incelendi. Türk Kahvesi ve Geleneği adaylık dosyası bu sabah oturumunda kabul edildi. Artık UNESCO tarafından Türk kahvesi kültürünün etrafında şekillenen gelenek ve toplumsal uygulamaların korunmasına yönelik ciddi adımlar atılacak.
Türk Kahvesi Türkiye'nin Somut Olmayan Kültürel Miras Temsili Listesi'ndeki on birinci kayıtlı mirası olarak yerini almış oldu. Şimdi sırada “Bahar Kutlaması: Hıdrellez/St. George Günü (ortak dosya)” ve “Ebru: Türk Kağıt Süsleme Sanatı” var.
İNSANLIĞIN SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASININ TEMSİLİ LİSTESİNE DAHİL EDİLEN UNSURLARIMIZ:
Meddahlık (2003);  Mevlevi Sema Törenleri (2005); Aşıklık Geleneği, Karagöz ve Nevruz (ortak dosya) (2009); Geleneksel Sohbet Toplantıları, Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali ve Alevi-Bektaşi Ritüeli Semah (2010), Tören Keşkeği Geleneği (2011), Mesir Macunu Festivali (2012), Türk Kahvesi Kültürü ve Geleneği (2013), Bahar Kutlaması: Hıdrellez/St. George Günü (ortak dosya) ve Ebru: Türk Kağıt Süsleme Sanatı (2014 Aday Unsurlarımız).
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK, BU BAŞARIYI SOSYAL MEDYA’DA ATTIĞI TWEETLERLE DUYURDU:
“UNESCO'nun 8. Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Hükümetler Arası Komite Toplantısı, Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de yapılıyor.
Mart ayında Bakanlığımız tarafından Türk Kahvesi Kültürü ve Geleneği hakkında başvuruda bulunuldu.
Türk kahvesinin "İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi"ne alınması önerimiz Bakü'deki toplantıda kabul edildi.
Böylece Temsili Listeye Türkiye adına kaydedilen unsur sayısı 11 oldu.
Kendine özgü pişirme tekniği ve sunumuyla eşsiz bir tada sahip olan Türk kahvesi,  geleneksel sohbet toplantıları ve yemek kültürüne olan etkisiyle günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Tarih boyunca, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşan ve somut olmayan kültürel mirasımıza ilişkin pek çok öğeyi içinde barındıran “Türk Kahvesi Kültürü ve Geleneği'nin” Temsili Listeye kaydedilmesi son derece önemli ve sevindirici bir gelişmedir.”
SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI SÖZLEŞMESİ VE TÜRKİYE
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) Ekim 2003 tarihinde Paris’te düzenlenen 32. Genel Konferansı’nda, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’ni kabul etti. 155 ülkenin taraf olduğu sözleşmeye Türkiye Mart 2006 tarihinde resmen taraf oldu.
Somut olmayan kültürel mirası daha gözle görülür kılmak, önemi konusunda bilinçlenmeyi sağlamak ve kültürel çeşitliliğe saygı içinde diyalogu desteklemek için, Taraf Devletlerin teklifi üzerine, insanlığın somut olmayan kültürel mirasının temsili bir listesi hazırlanıyor, güncelleniyor ve yayımlanıyor.
Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) UNESCO tarafından; toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar biçiminde tanımlanıyor.

23 Mart 2014 Pazar

Tuz olmasa tarihin akışı değişirdi

İnsanlar tarih boyunca besinlerini bozulmadan koruyabilme çabası içinde oldular. İlk devirlerden itibaren avladıkları hayvanların, toprak ve ağaçlardan elde ettikleri ürünlerin çabuk bozulduğunu fark eden insanlar, gıdaların bozulmasını geciktirecek çareleri düşündüler. Bu kapsamda gözlemler yaparak gıdaların korunmasını sağlayan bazı yöntemleri keşfettiler. Örneğin, karın veya buzun altında kalan gıdaların daha geç bozulduğunu anlayan insanlar besinlerini kar ve buz altında veya içi soğuk mağara ve kuyularda tutarak korudular. Aynı şekilde sıcak havada güneş altında kalan bazı gıdaların kuruduğunu ve bozulmaya karşı daha dayanıklı olduğunu görünce de bazı gıdaları kurutmaya ve bu halde depolamaya başladılar. Başlangıçta çiğ olarak tükettikleri hayvansal gıdaların pişirildikleri zaman daha uzun süre dayandığını görünce bunları pişirerek tüketmeyi tercih ettiler. Mikro organizma ve fermantasyonun ne olduğunu bilmeden tesadüfi yöntemlerle sütten peynir, yoğurt ve kefir; üzüm suyundan şarap; hamurdan ekmek; sebzelerden turşu yapmayı öğrendiler. Böylece çabuk bozulan gıdalardan daha dayanıklı ürünler elde edebildiler.
Bu arada doğada bulunan tuzun da gıdaların bozulma süresini uzattığını fark ettiler ve tuzu et, balık, peynir, ekmek gibi temel gıdaları korumada kullanmaya başladılar. İnsanlar kuruttukları balıkları tuzladılar, etten kavurma, sucuk ve pastırma yaparken tuz kullandılar. Peynirin ancak tuz ile uzun süre dayanabileceğini gördüler. Ekmek, zeytin ve turşularda da tuz kullandılar. Ayrıca yaptıkları tüm yöresel gıdalara ve yemeklere bozulmaya karşı daha dayanıklı olması için tuz veya tuzla yaptıkları salamurayı ilave ettiler. Böylece, gıdaları kurutmak için güneşe, soğukta tutmak için kara ve buza olan gereksinim yerine temini kolay, ucuz ve kullanımı pratik tuz sayesinde binlerce yıldır gıdaların bozulmasını geciktirebildiler. Tuzun gıdaları koruma özelliği günümüzde de hala sık sık kullanılan bir atasözü ile pekişmiştir;  ?et kokarsa tuz var ama tuz kokarsa ne var?.
Tuzlayarak depolayabildikleri gıdalar insanları savaş, kıtlık ve göç gibi zorlu dönemlerde açlıktan koruyabildi. Tuz sayesinde insanlar daha farklı çeşitteki gıda maddelerini tüketerek daha iyi beslenebildiler. Tuzun bu önemli özelliği eski dönemlerde topluluklar arasındaki ticareti de etkiledi. Tuz olmasaydı tarihin akışı da farklı olacaktı. Tuzun insanlık tarihi müzesinde insanlığın bu güne ulaşmasını sağlayan etmenlerden biri olarak özel bir yeri vardır.
Günümüzde tuz kullanımında ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Dünyanın birçok yerinde tuz hala gıdaların bozulma süresini uzatan bir madde olarak kullanılmaya devam ediliyor. Ayrıca, binlerce yıllık kullanımdan sonra insanlar damak tadı olarak tuz kullanımından vazgeçemiyor. Buna karşılık tıp bilimi vücuda gereğinden fazla tuz alımının hipertansiyona neden olduğunu kanıtlamıştır. Hipertansiyon kalbi yorarak kalp krizi ve felç riskini arttırmaktadır. Tuzun içerdiği sodyum ve klor, yaşam için önemli elementlerdir. Bunlar vücut elektrolit dengesini stabilize ederek kan basıncını ayarlarlar. Bilimsel çalışmalar diyetle alınan tuz miktarının günde 5 gramı geçmemesini önerirken, araştırmalar ülkemizdeki tuz tüketiminin bunun üç misli olduğunu göstermektedir.

Günümüzde artık gıdaları korumak için fazla tuz kullanımına gerek yok. Modern teknolojinin getirdiği pastörizasyon ve sterilizasyon gibi yöntemlerle gıdalara uzun raf ömürleri sağlanabiliyor. Soğuk zincirin gelişmesi ile dünyanın ücra köşelerinde bile gıdaları soğuk ortamlarda veya dondurarak uzun süreler içinde kullanabiliyoruz. Gelişen gıda bilimi ve teknolojisi bize gıdaları farklı yöntemlerle koruma olanağı veriyor.
Bununla birlikte, birçok gıda ürününde binlerce yılın damak alışkanlığı olarak hala fazla tuz kullanıldığını görüyoruz. Modern teknoloji ile üretilen peynir, ekmek, pastırma, zeytin gibi ürünler hala çok tuzlu. Özellikle başta peynir olmak üzere geleneksel olarak üretilen yerel ürünlerde gereğinden fazla tuz kullanılmaya devam ediliyor. Soğuk zincirin yaygınlaştığı günümüzde birçok ürünü daha az tuzlu yaparak bunları buzdolabı ve soğuk depolarda tutarak tüketmek mümkün.
Günümüzde sağlıklı beslenmeye yönelim ve hipertansiyonla mücadele konusundaki duyarlılıkla Türkiye Sağlık Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gıdalardaki tuz miktarının azaltılmasına yönelik yaptırımlara başlamışlardır. Ekmek ve peynirde tuzun azaltılması konusunda kararlar alınmıştır. Çok muhtemelen bu konuda diğer bazı yaptırımları da yakında göreceğiz. Binlerce yıldan bu yana oluşan ve gıdalarda tuzu arayan damak zevkimiz zaman içinde değişmelidir. Tuzu artık sağlıklı beslenmenin izin verdiği limitler içinde tüketmeye alışmalıyız.
Tuzu azaltmaya yönelelim ama unutmayalım ki yemeğimize döktüğümüz küçük beyaz kristaller insanlığın yaşam süresine eşlik etmiş kutsal bir maddedir.

21 Mart 2014 Cuma

Süt Kullanmadan Peynir Yapılıyordu!


Tüketiciyi kandıran firmaların Bakanlık tarafından teşhir edilmesi süt ürünleri sektörünü memnun etti. İddiaya göre, süt kullanmadan peynir yapar duruma gelinmişti.


İzmir İli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Özer Türer, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın taklit ve tağşiş yapan firmaların teşhiri uygulaması ile ilgili açıklamalarda bulundu. Uygulamanın yetiştiricinin lehine olduğunu belirten Türer, şöyle konuştu: “Hiç süt kullanmadan süt ürünü, hiç dana eti kullanmadan dana sucuğu yapar noktaya gelmiştik. Bakanlığın teşhir çalışması ile birlikte firmalar taklit ve tağşiş yapmaktan korkar oldu, bu durum üretici lehine bir gelişmedir.”

TÜKETİCİ BİLİNÇLİ DEĞİL

Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bilinçli bir tüketici toplumu olmadığımızı ifade eden Türer, şunları söyledi: “Bu teşhir çalışmalarının tüketici üzerine çok fazla bir etkisi maalesef yok. Tüketicimiz Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çok seçici değil. Bu tür teşhir haberlerine de pek ilgi göstermiyor.”

SATIN ALMACILAR DUYARLI

Teşhir çalışmasının en çok satın almacıları ve perakende firmalarını etkilediğini anlatan Türer, sözlerine şöyle devam etti: "Ulusal zincirler teşhir olan firmalarla çalışmıyor hatta ürünlerini raftan geri çekiyor. Bu da önemli bir baskı oluşturuyor. Firma sahibi, bakanlık tarafından açıklanan ayıplı listeye girmekten, listede yer almaktan bu nedenle korkuyor. Tüketici karar alma aşamasında çok etkili olmasa da ürünü pazara sunan aktörlerin bu hassasiyeti nedeniyle firma listede yer almaktan çekiniyor, daha dikkatli davranıyor. Özellikle ulusal zincirlerde ürün satışı yapan firmalar bırakın tağşiş yapmayı acaba proseste bir hata var mı, bulaşıklık kalır mı diye kontrol üstüne kontrol yapıyor.”

HAKSIZ REKABETİN ÖNÜNE GEÇTİ
Tağşiş, taklit ve katkı nedeniyle değerin çok altında ürün satışı yapıldığına dikkat çeken Türer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çiğ süt ya da karkas et fiyatına işlenmiş ürün satılıyordu. Bu ancak taklit, tağşiş ve katkıyla mümkün olur. Tağşiş yapanla dürüst üretim yapan aynı reyonda satılıyor, dürüst üretim yapan firmalar rekabet edemiyordu. Tağşişle mücadele haksız rekabetin önüne geçiyor.”

TÜKETİCİ DE HAKKINI ARAYABİLİR
“Teşhir çalışmaları sadece internet sitesi ile sınırlı kalmamalı” diyen Başkan Türer, Bakanlığın televizyon başta olmak üzere tüm iletişim mecralarında ayıplı listenin teşhir yapılmasının daha fazla fayda getireceğini söyledi. Tüketicinin de seçici ve bilinçli olması gerektiğini ifade eden Türer, sözlerini şöyle tamamladı: “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı, sivil toplum örgütleriyle işbirliğiyle tüketicimizin daha bilinçli olması için eğitim çalışmaları yapmalı. Şüpheli bir durum karşısında yetiştirici de hakkını arayabilir. 174 Alo Gıda’yı araması yeterli. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ürünü satış noktasından alıp her türlü analizi yapıp size sonucunu bildiriyor. Satıcı firmaya para cezası kesmekten, uyarıya en son noktada da teşhire kadar birçok yaptırım uyguluyor.”

19 Mart 2014 Çarşamba

Saçlar İçin Yararlı Gıdalar


Milano Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada saçlara en faydalı 10 gıda belirlendi.


İtalya´da Milano Üniversitesi´nde saçlar ile ilgili bir araştırma yapıldı. Milano Üniversitesi Dermatoloji Kürsüsü tarafından yapılana araştırmada saçlarımız için en fazla faydaya sahip 10 gıda belirlendi. Bu ürünler erik, kabak çekirdeği, kuru fasulye, 

bezelye, ceviz, tahıllar, yumurta, dana ciğeri, karides ve sardalya.

Bu gıda ürünlerinin kısaca saçlara fayda nedenlerini açıklayacak olursak:

Kabak Çekirdeği: Omega 6, yoğun protein ve demir içeriyor. Bu da saçların yenilenmesini sağlıyor.
Erik: Flavonoidleri, polifenol ve antioksidanlar ihtiva ediyor. Bu sayede saç hücrelerinin yaşlanmasını geciktiriyor.
Kuru Fasulye: Saçların sağlıkla gelişimi için ihtiva ettiği demir, çinko, biotin ve proteinler çok yararlı.
Bezelye: İçeriğindeki çinko, demir ve B vitaminleri saçların canlı kalmasını sağlıyor.
Ceviz: İçindeki omega 3, çinko ve yağ asitleri saçların güçlenmesini sağlıyor.
Tahıllar: Tahıllarda bulunan demir, çünkü ve B vitaminleri saçlara parlaklık veriyor.
Yumurta: Saçlara ciddi anlamda yararı olan bir gıda. İçerisinde saç dökülmesini önleyici biotin, protein ve B 12 vitaminini barındırıyor.
Dana Ciğeri: Bu gıda ürününün içinde de saç tellerinin güçlenmesini ve daha yoğun hala gelmesini sağlayan B 12 vitamini, biotin ve keratin yer alıyor.
Karides: Birçok insanın severek tükettiği karides içeriğindeki b 12 vitamini ve çinko ile saç dökülmesini önleyici etkiye sahip.
Sardalya Balığı: İçeriğinde saçlara yararlı birçok madde var. Saçlara en yararlı gıda ürünü olduğu bile iddia ediliyor. Demir, çeşitli proteinler, çinko, B 12 vitamini, D vitamini ve Omega 3 ihtiva ediyor.

18 Mart 2014 Salı

Cilt Güzelliği İçin Yumurta


Dermatoloji Uzmanı Dr. Vildan Şengöz, kış mevsiminde cildin kurumadan, sağlıklı kalabilmesi için günde bir adet yumurta tüketilmesini öneriyor. Bunun yanında günde 8 bardak su içilmesini tavsiye eden Şengöz, ceviz başta olmak üzere badem, Antep fıstığı ve fındık tüketerek sağlıklı bir cilde sahip olunabileceğini söylüyor.


Yazın, güneşin etkisiyle tahrip olmuş cildin üzerine bir de kış soğuğu ve nemli havası eklenince hassasiyetler, pullanmalar, kaşıntılar daha belirgin hale geliyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Vildan Şengöz, cildin kışın daha iyi nasıl korunabileceği hakkında bilgiler verdi.

Dr. Vildan Şengöz, bir dermatoloğa danışmadan ya da mağazaya gidip krem almadan önce belli başlı düzenlemelerle problemin giderilebileceğine dikkat çekti. Yenilen, içilen gıdalara dikkat etmek gerektiğini ifade eden Şengöz, kuruyemiş ve meyvelerle öğünleri zenginleştirmenin önemine değindi. Şengöz, "Su içmek çok önemli. Günde en az 8 bardak su içilmeli. Kahve, çay ve diğer meyve sularını buna dahil etmiyoruz. Suyu, yudum yudum bir dikişte olmayacak şekilde almak gerekiyor." diye konuştu.

Beslenmede mümkün olduğunca mevsim meyve ve sebzelerinin tüketilmesini öneren Şengöz, hormonsuz gıdaların tercih edilmesini istiyor. Ceviz ve badem başta olmak üzere fındık, Antep fıstığı gibi gıdaların cildi beslediğini kaydeden Şengöz, "Bu konuda çok sevdiğim bir gıda yumurtadır. Yumurtanın sarısı ve beyazı günde bir defayı geçmemek şartıyla cildin iyileşmesi, saçların güçlenmesi için önerdiğimiz gıdaların başında gelir. Çay, kahve tüketimine kışın dikkat etmek gerekiyor. Bunların idrar söktürücü etkisi olduğu için vücuttan sıvı kaybına neden oluyor. Bir bardak çay veya kahve içildiği zaman onu telafi etmek için 2 bardak su içilmesini tavsiye ediyoruz." şeklinde konuştu.

Kışın bulunulan ortamların klima, soba, elektrikli cihazlarla ısıtıldığı için havada kuruma meydana geldiğine dikkat çeken Şengöz, nemi dengelemek için nem cihazı ya da soba veya kaloriferin üzerine konulacak ıslak bezin faydalı olduğunu kaydetti.

Şengöz, tahriş olmuş ciltler için kullanılan kremler konusunda, kişinin cilt yapısının önemli olduğunu söyledi. Hassas, yağlı, kuru, aknelenmeye meyilli ciltler için farklı ürün kullanılması gerektiğini ifade eden Şengöz, "Eczaneye ya da markete gidip herhangi bir ürün satın alındığında akneye meyilli ciltte tıkaçların oluşmasına, kuru ciltte gözeneklerin kapanıp kara noktaların oluşmasına neden olabiliriz. Özellikle atopit-dermatik dediğimiz hassas ciltlerde rastgele ürün kullanılması egzama dediğimiz yaralara, kaşıntılara, kızarıklıklara varacak şekilde kötü sonuçlara yol açabilir. Mümkün olduğunca hassas, kuru, yağlı cilt ibarelerine dikkat etmek gerekir." dedi.

Kullanılacak krem konusunda iyi bir bilgiye sahip olunmadığında bir dermatologa gidilmesini öneren Şengöz, "Dermatoloji doktorları, sadece hastaları tedavi etmez. Aynı zamanda günlük hayatta kullanmamız gereken temizleyici ürünleri, tonikleri, kremleri sizin cildinize özel olacak şekilde düzenlemeyi de bilirler. Bu konuda destek almakta fayda vardır." tavsiyelerinde bulundu.

17 Mart 2014 Pazartesi

Sağlıklı Cilt İçin Yoğurt

Düzenli yoğurt tüketen insanların ciltleri daha sağlıklı! Yoğurdun içinde bulunan asitler, cildinizi onararak daha genç görünmenizi sağlar.


Cilt güzelliği ve sağlığı için yoğurt mucize bir besindir. Yüksek protein oranı yoğurdu cilt bakımı ve saç bakımı için ideal besinlerden birisi olmasını sağlar. Cildin kendini yenilemesi ve çok daha geç yaşlanması yeterli miktarda protein alımına bağlı olduğundan sürekli genç bir cilde sahip olmak için düzenli yoğurt tüketimini alışkanlık haline getirmek faydalı olacaktır.

Yoğurdun içinde bulunan asitler, cildinizi onararak daha genç görünmenizi sağlar.
Yörsan Gıda Mühendislerinden Nilüfer Hakarayan’ın verdiği bilgiye göre, yoğurt vucutta yağ yakımını sağlayarak zayıflamaya ve karın yağlarını eritmeye yardımcı olan bir besin. Bununla bereaber yağlı ciltler için  de yoğurt maskeleri   oldukça faydalıdır. Yağlı ciltlere uygulanan yoğurt maskeleri cildin yağ seviyesini dengeler ve bakım yapar. Cildinizin parlak ve pürüzsüz bir görünüm almasına yardımcı olur.

11 Mart 2014 Salı

Yapılmaması Gereken Beş Diyet


Uzmanların desteğiyle hazırlanan listenin birinci sırasında açlık diyeti gelirken, onu biyotip diyet, glutensiz diyet, Alcorexia diyetiyle Dukan diyeti izledi




İngiltere Diyetisyenler Birliği, yeni yılda kilo vermek için kesinlikle uzak durulması gereken diyet programlarını açıkladı.

Uzmanların desteğiyle hazırlanan listenin birinci sırasında açlık diyeti gelirken, onu biyotip diyet, glutensiz diyet, Alcorexia diyetiyle Dukan diyeti izledi. Birliğin her yıl açıkladığı listede, sağlık alanındaki gelişmeler ve bir yıl içinde beslenmeyle ilgili yapılan çalışmalar da dikkate alınıyor.

1- Ünlülerin birçoğunun tercih ettiği Hinduizm'den esinlenen açlık diyeti, yiyecek ve içeceğin insan vücudu için zorunlu olmadığı, gerekli bütün besinin güneş ışığından alınabileceği düşüncesini esas alıyor.

Güzel oyuncu Michelle Pfeiffer'ın bu yola başvurduğu biliniyor.

Özellikle anoreksiya gibi bazı ciddi rahatsızlıklara neden olmasının yanı sıra, farklı hastalıklara ve vücutta kalıcı hasara yol açma riski de bulunan açlık diyeti, uzmanlar tarafından kesinlikle önerilmiyor.

2- Vücudun hormonal dengesini, belli bölgelerdeki kiloların kontrolü adına düzenleme prensibine dayanan biyotip diyet de, hiç tavsiye edilmeyen beslenme çeşitleri sıralamasında ikinci oldu. Uzmanlar, bu diyetin vücudun hormonal dengesini bozduğu uyarısında bulunuyor.

3- Üçüncü sırada gelen glutensiz diyet, zayıflamak isteyenlerin bisküvi ve benzeri unlu mamulleri kesmesi anlamına geliyor.

Ünlü aktris Gwyneth Paltrow bu yöntemi tavsiye ediyor. Ancak uzmanlar, insanların bir süre sonra glutensiz gıdaları, kalorileri yokmuş gibi tüketmesine neden olması nedeniyle bu diyete karşı uyarıyor.

4- Alcorexia diyeti, hafta içi alınan gıdaları bin 500 kaloriyle kısıtlayıp, hafta sonları alkollü içecekler için "yer açma" prensibine dayanıyor.

Ancak uzmanlar, bunun da vücudun dengesini tamamen bozduğunu, gerekli vitamin ve minerallerden yoksun bıraktığını söylüyor.

Sık dışarı çıkan ancak formunu korumaya çalışan mankenler gibi meslek gruplarının gözde diyeti olarak biliniyor.

5- Yüksek proteine karşılık düşük düzeyde karbonhidrat alımını önceleyen ve Jennifer Lopez'in favori diyeti olarak ün yapan Dukan diyeti ise aşırı hızlı kilo verme yoluyla insan sağlığını bozabileceği, vücut direncini ve enerjiyi azaltacağı düşüncesiyle önerilmiyor.

TİP-2 DİYABET RİSKİNE KARŞI ETNİK PERHİZ

Britanyalı bilim adamlarınca Güney Asya kökenli insanlar üzerinde yapılan araştırmada, etnik köken ve kültüre uygun diyet ile hayat tarzındaki küçük değişikliklerin tip-2 diyabet riskini azaltabileceği saptandı.

Edinburg Üniversitesi'nde yapılan araştırmada, İskoçya'da yaşayan Pakistan ve Hindistan kökenli 171 kişi 3 yıl boyunca izlendi.

Diyetisyenler bu kişilere detaylı beslenme tavsiyelerinde bulundu ve kilolarını düzenlemek için kültürlerine uygun kaynaklar önerdi.

Sonuçta izlenen hastaların kilo verdiği, bel ve kalça bölgelerinin küçüldüğü görüldü. Ayrıca, diyabete yakalanma ihtimallerinin daha az olduğunu gösteren bulgulara rastlandı.